NECATi CUMALI

Necati Cumali, 1927'de Florina'da dogdu. Ulusal Savas'tan sonraki mübadelede ailesi ile birlikte Izmir'in Urla ilçesinde yerlesti. Ilk ve orta ögretimini Urla Sehit Kemal Ilkokulu (1932), Izmir Ögretmen Okulu (1935) ve Atatürk Lisesi'nde (1938) tamalayan Cumali yüksek ögretimini de Ankara'da A.Ü. Hukuk Fakültesi'nde yapti (1941). Üç yil kadar Milli Egitim Bakanligi Güzel Sanatlar Genel Müdürlügü'nde (1945-48) çalisan Necati Cumali, Urla ve Izmir'de Avukatlik (1950-56), Paris Basin Ateseligi'nde memurluk (1956-59), Istanbul Radyosu'nda redaktörlük (1959-63) yapti. Bilahare, yazarligi is edinerek belli sürelerle Paris, Istanbul ve Israil'de kaldiktan sonra Istanbul'a yerlesti (1970). Sanat hayatina, Ocak 1939'da Urla Halkevi dergisindeki bir siiriyle baslayan ve 1955'ten sonra siir, öykü, oyun ile romani birlikte yürüten Necati Cumali, Degisik Gözle ile 1957, Makedonya 1900 ile de 1977 Sait Faik Armagani'ni kazandi.

Öykü Kitaplari
Yalniz Kadin (1955), Degisik Gözle (1956), Susuz Yaz (1962), Ay Büyürken Uyuyamam (1969), Makedonya 1900 (1976), Kente Inen Kaplanlar (Degisik Gözle ile birlikte, 1976), Dilâ Hanim (1978), Yakubun Koyunlari (1979), Revizyonist (1979), Ayli Biçak (1981, Uzun Bir Gece adiyla 1991)

Öykü - KAYBOLAN 
Erkek kapiyi açtiktan sonra geri çekildi. Geçmesi için karisina yol verdi.
Ellerinde küçük yol çantalari, bavullariyla eve girdiler.
Bir tuhafti evin içi. On gündür insansiz kaldigini belli eden bir hava, bir yabancilik kokusu sinmisti her kösesine.
Kadin salonun bahçeye bakan pancurlarini açti. Nisan baslarinda bir ikindi üstünün hizi geçmis günesi esyayi aydinlatti.
-Su hale bak, dedi. Dört bir yan toza bulanmis. Ev bu durumdayken imkâni yok rahat edemem. Hemen kollari sivamam gerek.
Erkek salondan yemek odasina geçti. Odanin pancurlarini açarken karsilik verdi:
-Gelir gelmez is çikarma basina Allahaskina. Bir nefes alalim da sonra.
Kadin pardesüsünü çikarip asti. Sobayi yakmak için hazirliga basladi.
-Ev berbat olmus! Iyi ki döndük! Bes gün daha kalsak kimbilir ne duruma gelirdi?..
Erkek yöresine bakti bir daha. Bu ev, tertemiz, sicacik, piril pirildi her ansiyisinda. Simdi ise, bu durumuyla bütün esyalari çok eski bir zamandan kalmis gibi yabanci, anlamsiz, soguk geliyordu ona.
Karisi bir sepet odunla geldi:
-Ben bayagi yadirgadim evi! Sen?
Yardim için karisina yaklasti:
-Ben de. Sanki hiç oturmamis gibiyiz burada...
Az sonra sobanin yakilmasi, salonun, yemek odasinin, mutfagin pancurlarinin, perdelerinin açilmasi bitti. Günlük yasayislarinin yillardir alisik olduklari isigi kapladi evin içini. Sobanin çitirtilari basladi.
Erkek:
-Aksami düsündün mü? dedi. Ne yiyecegiz?
Kadin:
-Bilmem ki? dedi. Hiçbir sey yok evde! Bir seyler al gel istersen.
-Ne alayim? Söyle de ona göre. Bilirsin çarsi isine pek aklim ermez.
Kadin, mutfaktan alip geldigi fileyi erkegin eline tutusturdu:
-Mutfak bombos. Bu saatte ne bulursan al. Pirzola, ekmek, peynir, yumurta, marul, limon, ne bulursan al iste. Fileyi doldur. Ben de evi toplayayim. Sen yokken daha iyi çalisirim.
Erkek elinde file çikti. Kadin çarçabuk temizlige giristi onun ardindan. Salonun, yemek odasinin tozunu aldi. Süpürdü. Mutfagin fayanslarini sildi. Çantalari açip kirlileri ayirdi.
Erkek bir saate yakin bir süre sonra, günesin kavusmasina yakin döndü. Fileyi, aldiklarini mutfaktaki masanin üstüne birakti. Kadin geldi. Fileyi bosaltmaya, gelen paketleri açmaya basladi. Pirzolayi, peyniri, limonlari, yumurtalari, derken pirzola paketine benzer baska bir paketi ayirdi. Eliyle yokladi. Burnuna götürdü:
-Bu ne?
Erkek:
-O mu? dedi yaklasarak. Ciger aldim. Kediye.
Kadin paketi masaya birakti:
-Iyi düsünmüssün.
-Nerelerde?
-Ayvaz mi?
-Ayvaz tabii!
-Çikar gelir herhalde.
Erkek mutfak penceresinden yan yan disari bakti:
-Hiç mi görünmedi?
-Görünmedi.
Adam bu sefer mutfagin bahçeye açilan kapisini açik birakti. Seslendi:
-Ayvaz! Ayvaz, gel, pisi pisi...
Bahçeyi seslene seslene dolandiktan sonra mutfaga döndü. Öteberiyi dolaba yerlestiren karisinin yaninda durdu:
-Merak etmiyor musun?
-Etmez olur muyum? Ediyorum ama, bu mevsim onlarin hovardalik mevsimi. Evde durmazlar pek. Gelir nerdeyse, diyorum.
Adam, gözleri mutfak penceresinden disarida, mirildandi:
-Tuhaf! Her gelisimizde, sinemadan, gezintiden dönüsümüzde kapida ayaklarimiza dolanirdi. Böyle görünmeyisi tuhaf gelmiyor mu sana?
Kadin marullari yikamak için musluga yaklasti:
-Tuhaf olmasina tuhaf tabii! Ayvaz hiç gecikmezdi. Ama on gündür hayvan yalniz. Elbet bir basinin çaresine bakmistir. Benim nerelerdeyse çikar gelir gibime geliyor...
Adam karisina döndü yine:
-Biliyor musun? Hiç iyi yapmadik hayvani öyle ortada birakivermekle. Hiç degilse komsulara emanet edecektik. On gündür hep sana soracaktim. Canin sikilmasin diye anmadim. Basina bir sey gelmesin hayvanin?
-On günde ne gelecek basina? Bir yerlerde takilmistir herhalde. Simdi neredeyse çikar gelir...
Adam sikkin, somurttu:
-Gelecek olsa gelirdi! Nafile! Bana gelmez gibi geliyor...
Kadin ortadan yariya böldü iki marulu, yapraklarini aralayarak, muslugun altinda iyice yikadi. Büyük bir tencereyi suyla doldurup marullari içine bastirdi. Tencereyi kaldirdi. Kocasina döndü:
-Kocaman çocuksun sen! Hep üzüntü ararsin.
Sonra da kocasini elinden tutup mutfaktan disari çikardi:
-Hadi, yardim et de bavullari yukari çikaralim. Bu patirti kalksin.
Salondan üst kata çikan merdiven basinda duran iki bavulu erkek, küçük iki yol çantasini da karisi aldi. Yatak odasina çikarip, elbise dolabinin önünde yere biraktilar. Adam karyolanin kenarina ilisip oturdu. Kadin pencerenin perdelerini açtiktan sonra kocasina döndü:
-Oh! Nasil özlemisim odamizi!
Gün kavusmustu artik. Odanin içi alacakaranlikti. Kocasi susuyordu. Gelip kocasinin yanina oturdu. Elini omuzuna koydu:
-Sen özlemedin mi? Söylesene!
-Özledim elbette!
Kadin konuyu degistirdi:
-Kimseyi gördün mü disarida?
-Suat'a rastladim.
-Nasillarmis?
-Iyilermis. Yorgun degilseniz aksama yemege bize gelin, dedi. Karisi çok özlemis seni.
-Ne dedin?
-Sen istersen gideriz, dedim.
-Gidelim mi?
-Bilmem?
Kadin kalkti. Derin bir soluk alarak gerindi.
-Öyle yorgunum ki! Gitsek, sofra gürültüsünden kurtulurum. Ama simdi sokaga çikmak da ayri dert!
Sokagin isiklari yandi o sirada. Erkek de kalkti. Pencereye yaklasti. Kadin elektrigi açtiktan sonra pencere önüne geldi. Perdeleri kapadi. Hâlâ pencerenin kenarindan sokaga bakan kocasinin basini çenesinden tutarak kendine dogru çevirdi. Ellerini alip, kendi beline doladi. Adamin gögsüne iyice sokuldu.
-Biliyor musun? dedi, tatli bir sesle, bir haftadir çok yorulduk. Bittim akrabadan akrabaya, tanidiktan tanidiga kosmaktan!.. Su saati öyle özlemistim ki! N' olursun üzme kendini...
Sarmas dolas, öylece bir iki adim atip yatagin kenarina ilistiler yine.
-Canim iyice sikildi su Ayvaz'in gelmeyisine!
-Hadi unut onu artik! Nasil olsa gelir. Bir sey olmamistir merak etme. Kediler yedi canli derler.
Adam karisinin saçlarini oksuyordu yavas yavas.
-Sanmam! Gelse gelirdi...
Kadin, kocasinin dudaklarina hafif bir öpücük kondurdu. Gözleri isil isildi:
-Canim, dedi. Ne iyisin!
Daha uzun bir öpüsü denediler. Sonra birbirinin yüzüne bakakaldilar bir süre. Kadin toplanan etekligini eliyle düzelterek kalkti:
-Suat'lara gitmeyelim istersen?
-Sen bilirsin.
-Canin sikkin. Bilirim orada da oyalanamiyacaksin. Erken yatariz daha iyi.
Adam da kalkti:
-Fena olmaz.
-Hadi istersen bakkaldan telefon et, gel. Gelemeyecegimizi söyle. Ben de sofrayi hazirlayayim.
Alt kata indiler. Adam telefon etmek için çikti. Yemek odasinin önü küçük bir balkona açilirdi. Saksilari vardi orada. Kadin sofrayi kurdu. Sonra da on gündür susuz kalan çiçekleri sulamaya çikti balkona.
Bitisik evde balkonlarina bakan bir pencere açildi. Evin kadini pencerede göründü:
-Hos geldiniz kuzum! Nerelerde kaldiniz?
-Hos bulduk canim!
-Ne zaman geldiniz?
-Biraz önce. Bir iki saat oldu.
-Pek yalniz kaldik dogrusu sizsiz. Özlettiniz kendinizi!
-Biz de sizleri özledik!
-Çok kaldiniz mi Istanbul'da?
-Topu topu on gün iste! Yolu da sayarsan.
-Bir sey degil dogrusu. Gezdiniz, eglendiniz mi bari?
-Yorgunluk iste! Kalabalik, gürültü. Insan eglendigini anlamiyor ki!..
-Bizim de niyetimiz var yaza...
-Daha iyi edersiniz. Biz hiç iyi yapmadik simdi gitmekle. Hep soguk, yagmurlu gitti havalar...
-Sorma canim! Burada da öyleydi. Iki gündür düzeldi.
Kadin sözü degistirdi:
-Kuzum bizim Ayvaz gözünüze ilisti mi hiç?
-Niye sordun?
-Görünürde yok da ..
-Üç gün önce gördüm o soguklarda.
-Nerede?
-Kapinin önünde. Güneste büzülmüs titriyor gibiydi.
Kadin meraklandi:
-Hasta miydi dersin?
-Çagirdim. Bir seyler döktüm yiyecek. Gelmedi. Hasta olmali herhalde.
-Büsbütün dert oldu içime simdi. Bir sey olmasin hayvana...
Komsu kadin omuzlarini kasti:
-Bilmem. Bir daha görmedim. Insallah olmamistir!
-Geldigimizden beri meraktayiz. Nerede aramali bilmem ki!?
-Yaa! Vah vah!
-Turgut çok üzülüyor. Ben üzüntümü sakliyorum, o biraz rahatlasin diye...
-Yazik! Üzülmeyin, gelir insallah!
Sokak kapisinin açildigini duydu. Kulak verdi. Kapinin kapatildigini duydu simdi de.
-Turgut geldi galiba, dedi. Iyi aksamlar!
Içeri girmek için geriledi.
-Iyi aksamlar!
Komsusu penceresini kapadi. Kadin yemek odasina girdi. Kocasi sordu:
-Ayvaz geldi mi?
-Gelmedi daha!
Kocasi baska bir sey sormadi. Kadin yemegi getirmek için mutfaga gitti.
Yemekte, yemekten sonra yatak odasina çikincaya kadar Ayvaz'in sözünü açmadilar bir daha. Saat sekizi, sekiz buçugu, dokuzu vurdu. Kadin birkaç kez, bir bahane uydurup mutfaga kadar, Ayvaz geldi mi diye gidip bakti. Erkek her cigara yakista, kalkti, bahçeye, balkona açilan kapilarin önünde durdu. Camlardan disarida Ayvaz geldi mi diye arandi. Kulaklari sesteydi ikisinin de. Duyduklari en küçük gürültüde, ikisi de gözlerini pencereye dikiyor, Ayvaz'in sirtini kamburlastirarak, cama sürtünmesini, pencereyi açmalarini beklemesini görür gibi oluyorlardi.
Saat dokuzda kadin:
-Ben yatacagim, uykum geldi, dedi. Kalkti.
Erkek:
-Peki, dedi, beraber çikalim.
Yatak odasinin elektrigini açip kapisini kapadilar. Hiçbir sey konusmadan pencereye dogru ilerledi ikisi de. Erkek perdeyi ucundan aralayip bir daha disari bakti. Sonra perdeyi elinden birakti.
Kadin çoraplarini çikartirken:
-Haklisin, dedi. Biri eksilmis gibi sanki evden!...
Erkek pencereden ayrildi. Ceketini çikardi. Sandalyenin gerisine asti:
-Aslinda da öyle. Üç canliydik bu evde...
-Çok üzüldüm. Aksamdan beri kendimi zor tuttum.
-Yüzünden, sesinden belliydi. Sen benden çok severdin Ayvaz'i.
Kadin gece lâmbasini yakip elektrigi söndürdü. Elbisesini iki eliyle eteklerinden tutarak basinin üstünden çekip çikardi. Geceligini giydi. Yataga girdi.
-Mutfakta yemegi hazirlarken hep ayaklarimin dibinde dolasiyor sandim.
Erkek pijamalarini giyiyordu henüz:
-Ben de yemekte masanin altinda arandim hep...
-Sofrayi kaldirirken, tabaklari mutfaga götürürken hep yanim sira geliyor gibiydi.
-Koltuga, divana bakinca, sanki kivrilip yattigini görür gibi oldum bütün gece...
Kadin yorgani gögsü hizasina çekerek yataga yerlesti:
-Ben de... Çok acidim. Bir insan kadar acidim...
Erkek gelip karisinin yanina uzandi. Kisa bir sessizlik geçti aralarinda. Az sonra erkek sessizligi bozdu:
-Kaç yasina kadar yasar kediler?
Kadin gözkapaklarini kisarak az düsündü:
-Bilmem? dedi. Ama on yildan uzun yasarlar herhalde.
Ikisi de yine daldilar. Erkek:
-Öyle ya, dedi, on bes yil yasarlar...
Kadin yineledi:
-Herhalde!
-Ayvaz daha alti yasindaydi!
-Vakitsiz ölebilir! Ama belki de ölmemistir.
Kisa bir sessizlik daha geçti aralarinda.
-Kim bilir? dedi erkek. Orasini hiç bilmeyecegiz. Cins kediler ölüsünü göstermez.
Karisinin üstünden uzanip gece lâmbasini söndürdü.