"C-Ç" harfiyle baslayan deyimlerC Cadi kazani: Fesadin ve dedikodunun çok oldugu, herkesin birbirine düstügü, türlü düsmanliklarin kaynastigi, hile ve düzenlerin kuruldugu yer."Mahalle bir anda cadi kazani gibi kaynamaya basladi." Caka satmak: Çalim satmak, gösteris yapmak."Caka satmayi birak da isine bak." Cambul cumbul: Pek sulu, suyu bol (yemek için)."Yemek cambul cumbuldu ama lezzetli olmustu." Cana can katmak: Insanda yasama sevincini artirmak; insana nese, heves ve iç gücü vermek."Ah o cana can katan yaylaya bir daha çikabilsem." Can alacak yer (nokta): Bir seyin en önemli yeri, en temelli noktasi."Meselenin can alici noktasina bir türlü ulasamadik." Cana minnet (bilmek): Ihtiyaci oldugu hâlde arayip da bulamadigi seylerden saymak."Yalnizca su mu? Canima minnet, çabuk ver." Can atmak: Herhangi bir seye sahip olmayi, ya da herhangi bir seye erismeyi çok istemek."Top oynamaya can atiyordu." Can borcunu ödemek: Ölmek."Beni korkutamazsin, bir can borcum var, onu da öder kurtulurum." Cana yakin: Sevimli, sokulgan, insana pek sicak davranan."Ne cana yakin bir insanmis meger." Can bas üstüne: Istenilen, arzu edilen seyin büyük bir memnunlukla yapilacagini anlatir."Can bas üstüne efendim, kasabaya varinca onu hemen görecegim." Can çekismek: Ölmek üzere bulunmak."Yanina vardigimizda hayvan can çekisiyordu." Can damari: Bir seyin en önemli noktasi, en mühim unsuru; bir seyin yasamasi için en önemli araç."Babam evin can damaridir." Can damarina basmak: Bir isin en önemli noktasi üzerinde durmak, ya da bir seyin en duyarli noktasini açiga çikarmak."Adamin en sonunda can damarina bastilar, zarari da kendileri gördüler." Can dayanmamak: Bir aci, üzüntü, sikinti ve istek karsisinda direnme gücü kalmamak; dayanikliligi yitirmek."Yillarca ugrasip didinip yaptigi ev bir anda kül oldu, buna can mi dayanirdi?" Can düsmani: Öldürmeyi bile düsünen, asiri kin ve düsmanlik besleyen, dost olmayan."Can düsmanlari etrafinda cirit atiyorlardi." Can evi: 1. Yürek. 2. En duyarli bölge."Onlari can evlerinden vurmaya yemin etti." Can evinden vurmak: En etkileyici, en can alici yönden saldirmak; bir daha yasama imkâni kalmayacak sekilde vurmak."Onlari can evinden vurmaliyiz ki bir daha bellerini dogrultamasinlar." Can havli ile: Ölüm korkusundan kaynaklanan güçlü bir tepkiyle (bir eylem yapmak)."Silâh sesini duyunca can havli ile yerinden firladi." Cani burnuna gelmek: Bir sey yaparken çok zorluk çekmek, bunalmak."Kömürü tasidim ama canim da burnuma geldi." Cani (gönlü) çekmek: Bir seyi istemek, istek duymak, çok arzulamak."Simdi o yesil eriklerden olsa da yesek, öyle de canim çekti ki." Cani çikmak: 1. Ölmek. 2. Çok yorulmak. 3. Çok yipranmak."Onu razi edinceye kadar canim çikti." Cani gitmek: Önem ve deger verdigi, begendigi bir seye zarar gelecek diye çok korkmak, kaygilanmak."Araba çizilecek diye cani gidiyor." Canina degmek: 1. Çok hoslanmak, yararina yapilan isten ötürü çok sevinmek. 2. Ruhu sad olmak."Büyükannenin canina degsin, ikramin bizi oldukça sevindirdi" Canina kiymak: 1. Intihar etmek, kendini öldürmek. 2. Acimadan öldürmek. 3. Kendini yoracak, yipratacak kadar is görmek."Komsunun kizi canina kiymis." Canina okumak: 1. Bir kimseye büyük bir zarar vermek, kötülük etmek. 2. Iyi bir seyi kötü hâle getirmek, heder etmek, harcamak."Yeni aldigim oyuncagin canina okudu bir günde." Canina tak demek: Sabri kalmamak, bir sikintiya dayanamaz duruma gelmek."Canima tak dedi artik, ya yaptiklarina son verirsin ya da burayi terkedersin!" Canina yandigim (yandigimin): Kimi zaman sevgi ve hayranlik, kimi zaman da kizginlik ve öfke gibi duygulari anlatmak için kullanilir."Canina yandigimin adami, bizi saatlerce bekletti bu sogukta." Canina yetmek: Bezmek, bikmak, bir zorluga dayanamayacak duruma gelmek."Canima yetti artik bu isi yapmayacagim." Canindan bezmek: Çektigi sikintilar yüzünden içinde oldugu hayati artik istemeyecek bir duruma gelmek."Ne yapayim böyle hayati, beni canimdan bezdirdi!" Canini almak: Öldürmek."Allah canini alsin da kurtulalim senden!" Canini bagislamak: Öldürebilecegi bir kisiyi öldürmekten vazgeçmek."Ona kiyamadi ve canini bagisladi." Canini disine takmak: Büyük sikintilari, tehlikeleri göze alarak bir isi basarmaya çalismak."Canini disine takip koca kayayi parçalamaya devam etti." Canini sokakta bulmak: Sagligini korumasi, kendini yipratmamasi ve tedbir almasi gerektigini anlatmak için kullanilir."Biraz soluk almama izin ver. Ben canimi sokakta bulmadim." Caninin içine sokacagi gelmek: Birine karsi büyük ölçüde sevgi duymak, birinden çok hoslanmak."Öyle ki o yavrucagi canimin içine sokacagim geliyor!" Canini vermek: 1. Hiçbir sey esirgememek. 2. Bir sey ugrunda en degerli varligini feda etmeye, hatta ölmeye hazir olmak. 3. Bir seye asiri ölçüde düskün olmak."Vatan ugruna kim can vermez ki?" Canini yakmak: 1. Fizikî aci vermek. 2. Bir kimseyi zarara ya da sikintiya sokmak; üzmek, kaygilandirmak."Lütfen canini yakma çocugun." Cani tatli: Aciya, üzüntüye ve sikintiya katlanmayan."Öyle de cani tatli ki ne zaman bir sey tasinacak olsa bir bahane bulup ortadan kayboluyor." Cani tez: Sabirsiz, beklemeye tahammülü olmayan, ivecen."Bekle de gör, ne cani tez adamsin sen öyle!" Cani yanmak: 1. Fizikî bir aci duymak. 2. Bir iste zarar görmek, manevî bir üzüntü duymak."Canini yakmadan ver o elindekini bana!" Can kalmamak: Gücü, kuvveti kesilmek; bitkin bir duruma düsmek."Daha fazla yürüyemeyecegim, can kalmadi bende, siz gidedurun." Can kaygisina düsmek: Her seyi birakip, içine düstügü tehlikeden varligini kurtarma ve koruma çabasinda olmak."Ortalik birbirine girip silâhlar patlamaya baslayinca can kaygisina düstü zavalli kadin." Can kulagiyla dinlemek: Kendini vererek, büyük bir dikkatle dinlemek."Babasinin söylediklerini can kulagiyla dinlemeye basladi." Canla basla: Seve seve, her türlü zorluga gögüs gererek, var gücüyle, hiçbir fedakârliktan kaçinmayarak."Hepsi canla basla çalisti." Canli cenaze: Çok zayif, güçsüz, zayifliktan kemikleri çikmis kimse."Adam canli cenaze gibiydi." Canli yayin: Kisilerin ses ve davranislarini o anda ve dogrudan dogruya veren radyo ve televizyon yayini."Parti temsilcileri bu aksam televizyonda canli yayinda tartisacaklar." Can pazari: Herkesin kendi caninin kaygusuna düstügü ve kendi canini kurtarmaya çalistigi tehlikeli bir durum, yer."Ortalik toz dumandi; haykirislar, inlemeler ortaligi çinlatiyordu; insanlar can pazarinin tam ortasindaydilar." Can sagligi: Esenlik, kisinin saglikli olmasi."Ne demeli canim kardesim, inan bundan ötesi can sagligi." Can sikintisi: Yapilacak is ve bir seyle oyalanma imkâni bulamamaktan duyulan tedirginlik, içine düsülen bunalim."Bütün gün evde oturuyor, can sikintisindan ne yapacagimi bilemiyordum." Can vermek: 1. Ölmek. 2. Ruha güç vermek, yasar duruma getirmek. 3. Bir seyi çok ister olmak."Adam bir kursunda can verdi." Can yakmak: 1. Üzmek, aci vermek. 2. Zulmetmek, eziyet etmek. 3. Bir kimseyi büyük zarar ve ziyana sokmak."Su hareketlerinle canimi yakiyorsun." Can yoldasi: Yalnizliktan kurtulmak için birlikte yasanilan kimse."Her insanin bir can yoldasina ihtiyaci vardir." Cart curt etmek: Göz dagi vermek ya da övünmek amaciyla abartili konusmak."Karsimda cart curt edip durma." Cart kaba kâgit: Yüksekten atan, yapamayacagi seyleri yapar gibi konusan, çalim satan kimselere karsi söylenen küçümseme ünlemi. Cebi delik: Parasiz, cebinde para tutmasini bilmeyen."Daha ne kadar cebi delik dolasacaksin." Cebini doldurmak: Karsilastigi firsatlari degerlendirerek bol para kazanmak."Cebini doldurmaktan baska bir düsüncesi yok adamin." Cehennem azabi: 1. Çok büyük sikinti, eziyet. 2. Iman etmeyenlerin, kâfirlerin, günahkârlarin cehennemde çekecekleri ceza."Allah bizi cehennem azabindan korusun." Cehennem olmak: Defolup gitmek."Çabuk cehennem ol yanimdan." Cemaziyülevvelini bilmek: Bir kimsenin herkesçe bilinmeyen, geçmisteki kötü bir yönünü veya kötü durumunu bilmek."Sakin güvenme ona, ben onun cemaziyülevvelini bilirim." Cendereye sokmak: Çok sikistirmak, manevî baski altina almak."Adami cendereye almayi iyi beceriyorsun." Cevabi yapistirmak: Karsisindakinin, beklemedigi, ters, güç duruma düsürücü bir cevap vermek."Öyle bir cevap yapistirdi ki hasmi donakaldi." Cigeri bes para etmemek: Degersiz, kendisine güvenilmez, korkak, asagilik (bir kimse olmak)."Birak, ondan söz etme bana, cigeri bes para etmez adamlarla isim yok." Cigerimin kösesi: 1. Çok sevdigim. 2. Sevgili evlâdim."O, hâlâ benim cigerimin kösesidir." Cigerini okumak: Karsisindakinin gizli düsüncelerini bilmek, aklindan geçenleri anlamak."Bizimi düsünüyormus? Ben onun cigerini okurum; o kendinden baskasini düsünmez." Cigerini sökmek: Bir kimseyi büyük ölçüde zarar ve ziyana ugratmak."Söyle ona, beni oraya getirtmesin, gelirsem cigerini sökerim onun." Cin çarpmisa dönmek: Neye ugradigini anlayamayacak kadar kötü duruma düsmek."Bir tokatta cin çarpmisa döndürdü adami." Cin fikirli: Zeki, çok kurnaz, her zaman kendi çikarini kollayan, çok anlayisli."Endiselenmeyin; o cin fikirli, o isin de üstesinden gelecektir." Cinler cirit (top) oynamak: Bir yerin issiz, ürküntü verir oldugunu anlatmak için kullanilir. Cinleri basina toplamak: Öfkelenmek, kizmak, çok sinirlenmek."Zorla cinleri basima topladiniz." Curcunaya çevirmek (veya döndürmek): Bir yeri kargasa, samata, gürültü patirti ile doldurup kimsenin ne dedigini anlamayacak hâle getirmek."Çocuklar bir dakikada ortaligi curcunaya çevirdiler." Cümbür cemaat: Topluca, hep birden."Halamlara cümbür cemaat gitmeye karar verdik." Cümle kapisi: Konak, saray gibi büyük binalarin ana giris kapisi."Devletin ileri gelenleri konagin cümle kapisi önünde toplandilar." Cüret etmek: Ataklik etmek, yüreklilikle davranmak."O, hemen herkesin yaninda söz söylemeye cüret eden bir yapiya sahipti." Cürmü meshut hâlinde yakalamak: Bir kimseyi suçu islerken sahitlerle birlikte yakalamak.
Ç Çaba göstermek: Bir isi basarmak için ugrasmak, kuvvet harcamak."Çaba göstermeden amacina ulasamazsin." Çabalama kaptan ben gidemem: "Zorlamanin hiç faydasi yok, ben bu isi yapacak güçte degilim; bosuna ugrasiyorsun, yapamam, gitmem," anlaminda kullanilir. Çag açmak: Yeni bir gidisin, tutumun öncüsü olmak; evrensel bir gidise yol açmak."Istanbul` un fethiyle yeni bir çag açildi." Çakar almaz: Ise yarar gibi görünse de aslinda yararsiz, bozuk olan."Çakar almaz bir tabancayla bizi korkutacagini sanmisti." Çaki gibi: Canli ve atik, çevik."Çaki gibi delikanli olmus." Çalimindan geçilmemek: Çok kibirli, kurumlu olmak; büyüklük taslamak, gösteris yapmak."Adamin çalimindan geçilmiyor, ona laf anlatmak çok zor." Çalim satmak (caka satmak): Büyüklük taslamak, kurularak davranmak. Çalip çirpmak: Eline ne geçerse (az ve çok) çalmak, bu yolla kazanç saglamak."Yoksul kalinca çalip çirpmaya basladi." Çam devirmek: Farkinda olmadan karsisindakini kiracak ya da kötü bir sonuca yol açacak söz söylemek, davranista bulunmak."Onun da çam devirmede üstüne yok hani." Çam yarmasi: Iri gövdeli insan. Çanak tutmak (açmak): 1. Söz ve davranislariyla kavgaya, kargasaya yol açmak. 2. Dilenmek."Onun bu ise çanak tutmasina firsat vermeyecegim." Çanak yalayici: Dalkavuk, çikari için dalkavukluk eden."Çanak yalayicilar gün geçtikçe artiyor." Çan çan etmek: Gerekli gereksiz sürekli konusmak, yüksek sesle devamli gevezelik etmek."Basimda ne çan çan edip duruyorsun, kes artik su sesini." Çanina ot tikamak: Bir daha sesini çikaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma sokmak."Elbet sizin de çaniniza ot tikayacagim gün gelecek." Çantada (torbada) keklik: "Ele geçirilmesi o kadar kesin ki elde edilmis sayilir" anlaminda kullanilir."Beni çantada keklik saniyor ama yaniliyor." Çaptan düsmek: Önceleri iyi olan durumu sonradan bozulmus olmak; çalisma gücü, verimi tükenmis olmak."Adamin bir ayda çaptan düsecegini sandilar." Çar çur etmek: Gereksiz, lüzumsuz yere harcayip tüketmek."Parani sakin çarçur edeyim deme." Çarikli erkâniharp: Daha ziyade ögrenimi olmayan ama kafasi çalisan, kurnaz ve uyanik köylüler için saka yollu kullanilir. Çark etmek: Dönmek, geri dönmek."Birkaç adim sonra çark ediniz." Çarkina okumak: Bozmak, çalisamaz hâle getirmek, zarar vermek; birine büyük kötülük yapmak."Eline alir almaz saatin çarkina okudu." Çarsamba pazari: Her seyi açikta olan, karmakarisik yer."Etrafi çarsamba pazari gibi yapmis çocuklar." Çarçaf gibi: Dalgasiz, dümdüz ve durgun."Deniz çarsaf gibiydi." Çat kapi: Aniden, beklenmedik bir anda."Oturuyorduk, çat kapi çikageldiler." Çat pat: 1. Ara sira. 2. Yarim yamalak, biraz. 3. Vakitli vakitsiz, uygunsuz zamanlarda."Çat pat okumasi var diye mektubu ona uzattilar." Çayi görmeden paçalari sivamak: Ham hayaller kurmak; henüz zamani gelmedigi hâlde yapilacak bir is, meydana gelebilecek bir olay için hazirliklara girismek."Durun bakalim hele, çayi görmeden paçalari sivamayin, bir haber ulassin önce." Çehre zügürdü: Çirkin, suratsiz, yüzü yakisiksiz."Oglani çehre zügürdü bir kizla evlenmek zorunda biraktilar." Çekecegi olmak: Çok aci çekecegi, sikintiya girecegi bir is ya da durumla karsilasacagi sezilir olmak."Öyle anlasiliyor ki bu çavustan çekecegimiz var." Çekidüzen vermek: Karisikligi, daginikligi, basibozuklugu gidermek."Kendine bir çeki düzen vermelisin artik." Çekip çevirmek: Yönetmek, düzene sokmak, hâle yola koymak, çalismasini saglamak."Tek basima bu isi çekip çeviremem ki!" Çekip gitmek: Savusmak, birakip gitmek, kimseye danismadan ayrilmak."Aradigini bulamayinca çekip gitti." Çekirdekten yetisme: Bir isi küçük yastan, çirakliktan baslayarak ögrenme ve o iste ustalasma."Ali, çekirdekten yetismis bir marangozdu." Çekise çekise pazarlik (etmek): Bir mali ucuza almak, ya da pahaliya satmak için titizce uzun süre yapilan pazarlik."Babam çok istedigi ati alabilmek için, atin sahibiyle çekise çekise pazarlik etmeye basladi." Çelme takmak: 1. Ayagini bacagina geçirerek yikmaya çalismak. 2. Bir isin gelismesini engellemek veya bir kimsenin iyi yürüyen isini bozmak."Sakin sakin giden arkadasini çelmek takarak yere düsürdü." Çene çalmak: Gevezelik ederek, çok konusarak vakit geçirmek."Komsu kadinlari çene çalmaya bayilirlar." Çenesi düsük: Geveze, çok konusan, gereksiz seyler söyleyen."Senin kadar çenesi düsük bir adam daha görmedim." Çenesi kuvvetli: Söylemekten yorulmayan, söyledigi sözlerle kendisini dinletmesini bilen."Iyi hatip, acaba çenesi kuvvetli hatip midir?" Çene yaristirmak: Karsilikli gevezelik etmek, bos konusmak."Sizinle çene yaristirilmaz dogrusu." Çetele tutmak: Hesap tutmak amaci ile bir yere çizgiler çekmek."Ahmet amca, veresiye verdigi mallar için çetele tutmaktan usanmisti." Çetin ceviz: 1. Kirilmasi zor, kabugu sert ceviz cinsi. 2. Yola getirilmesi, yenilmesi zor rakip; basarilmasi güç is."Simdi anliyordu rakibinin ne deneli çetin ceviz oldugunu." Çevir kaz (i) yanmasin: Karsisindakini kiracak bir söz söyledigini fark edip de çevirmeye kalkisanlara saka yollu söylenir. Çiban basi: 1. Çibanin patlamak üzere olan tepe noktasi. 2. Kötü sonuçlarin, uygunsuzluklarin ana sebebi."Bu iste çiban basi mi olmak istersin?" Çifit çarsisi: Türlü kötülüklerin, hile ve düzenlerin karmakarisik bir durumda bulundugu yer."Daireyi çifit çarsisina çevirenler tek tek bulunmalidir." Çigir açmak: Bir alanda yeni bir yol açmak; yeni bir tutum, izlenecek yöntem bulmak."Bilim adamlari kanserle mücadelede çigir açmak için kollari sivadilar." Çigirindan çikmak: Yoldan sapmak, dogru ve uygun gidisten ayrilmak, artik düzelemez hâle gelmek."Isler çigirindan çikmadan önlem almaliyiz." Çikar yol: Çare, en tutarli çözüm yolu."Sinif geçebilmek için tek çikar yol ders çalismaktir." Çikis yapmak: Bir tartisma esnasinda etkili söz ve sert davranislarla düsüncelerini belirtmek."Ani bir çikis yaparak herkesi sasirtti." Çikmaza girmek: Çözümlenemeyecek, içinden çikilamayacak bir duruma düsmek."Isler, hiç ummadiklari bir anda çikmaza girdi." Çingar çikarmak: Gürültü patirti, karisiklik ve kavga çikarmak."Çingar çikarmadan oturtun su kadini." Çit çikarmamak: Çok sessiz olmak, hiç ses çikarmamak, gürültü yapmamak."Çocuklar korkudan çit çikarmiyorlardi." Çiçegi burnunda: Çok taze, yeni koparilmis."Çiçegi burnunda bir haber getirmek için yarisa girdi muhabirler." Çifte kumrular: Birbirini çok seven ve birbirinden ayrilmayan kimseler."Iste çifte kumrular geliyorlar." Çiglik etmek: Insana yakismayan; olgunluga, yasa uygun düsmeyen yersiz ve kaba davranislarda bulunmak."Bir çiglik edip de toplantiyi berbat edecek diye ödüm kopuyor." Çig süt etmis olmak: Soysuz ve namussuz olmak."Bu yürek yakici isi yapmak için çig süt emmis olmak gerek." Çig yemedim ki karnim agrisin: "Herhangi bir suç islemedim ki korku duyayim, isi eksik yapmadim ki olumsuz sonuçtan kaygilanayim" anlaminda kullanilir. Çile çekmek: Üzüntü, eziyet, aci ve sikinti içinde yasamak."Annen seni büyütünceye kadar ne çileler çekti biliyor musun?" Çile çikarmak: 1. Sikintili bir isin veya durumun sona ermesini beklemek. 2. Tasavvufta bir müridin belli bir egitim safhasindan geçmesi."Çile çikarmayan mürit olgunlasamaz." Çileden çikmak: 1. Çok öfkelenmek, olan bitenler karsisinda dayanikliligi kalmayip taskinlik göstermek. 2. Çile süresini bitirmek."Ben çileden çikmadan çabuk terk edin burayi." Çil yavrusu gibi dagilmak: Toplu hâlde bulunan insanlarin her biri, herhangi bir sebeple bir yana dagilmak."Silâh sesini duyunca çil yavrusu gibi dagilmaya basladilar." Çirkefe tas atmak: Edepsiz, geçimsiz, kaba saba kimsenin tepkisine yol açacak davranislarda bulunmak."Su çirkefe tas atip da basini belâya sokmadan gir içeri!" Çivi kesmek: Çok üsümek, donmak."Çocuklar soguktan çivi kesmislerdi." Çizmeden yukari çikmak: Bilmedigi, aklinin kesmedigi, yetkisinin disinda bir ise kalkismak; haddini bilmemek."Kes artik, çizmeden yukari çikmaya basladin." Çocuk oyuncagi: Önem verilecek degerde olmayan, kolay is."Dereyi geçmek mi? Çocuk oyuncagi benim için." Çocuk oyuncagi hâline getirmek: Bir isi sik sik degistirip verilmesi gereken önemde ele almamak, küçümsenir duruma getirip degerinden düsürmek."Ne biçim adamlarsiniz siz, bu güzel isi çocuk oyuncagi hâline getirdiniz!" Çogu gitti azi kaldi: Isin en güç, en önemli, en büyük kismi bitti, kalani önemsizdir."Ha gayret çocuklar, çogu gitti azi kaldi." Çok görmek: 1. Esirgemek, bir kimseyi o seye deger bulmamak. 2. Bir kimsenin yaptigini, davranisini yadirgamak."Gel, çok görme bana bu isi." Çoluk çocuk elinde kalmak: Genç, tecrübesiz, çocuk denecek kisilerin yönetimi altinda yasar durumda olmak."Ülke çoluk çocuk elinde mi kalacak? Allah korusun!" Çoluk çocuga karismak: Evlenip, çocuklari dünyaya gelip, onlarla ugrasir olmak."Vay canina! Daha dünkü çocuktu, bugün çoluk çocuga karismis! Zaman ne çabuk da geçiyor." Çorap sökügü gibi gitmek: Baslayan bir isin birbirine bagli diger bölümlerinin kolaylikla halledilmesi."Hele bir basla sen, bak nasil çorap sökügü gibi gidecek is." Çorbada tuzu bulunmak: Yapilan bir is ya da hizmette az da olsa çabasi, emegi bulunmak."Haydi durmayin, çorbada sizin de tuzunuz bulunsun!" Çömlek hesabi: Güvenilmez, yanlis hesap."Senin yaptigin çömlek hesabi, bir muhasebeciye havale et isi." Çuval gibi: Kaba ve seyrek, bol ve ütüsüz."Pantolonun çuval gibi olmus." Çürüge çikmak: 1. Ise yaramaz oldugu, saglam olmadigi anlasilarak bir yana atilmak. 2. Sagligi el vermedigi için askerlik görevine alinmamak."Çürüge çikmak için can atanlar da yok degil bugün." Çürük tahtaya basmak: Tedbirsiz hareket edip, kötü sonuçlanacak bir ise girismek."Allah kimseyi çürük tahtaya bastirmasin."
|